Etiket arşivi: ankesörlü telefon yargıtay kararı

FETÖ/PDY Davalarında Ankesörlü Telefondan Aranmanın Delil Değeri

FETÖ/PDY yargılamalarında özellikle subay, astsubay, er gibi askerlerin örgüt mahrem imamları tarafından haberleşme yöntemi olarak ankesörlü telefondan haberleşmeyi kullandıkları belirtilmekte ve bu kişilerin cezalandırılmaları noktasında ankesörlü telefondan aranmak en önemli delillerden biri sayılmaktadır.

Yargıtay’ın Ankesörlü Telefon Deliline Yaklaşımı

Yargıtay bir asker şahsın; gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaata ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun delil olarak kabul edileceğini belirtmiştir.[1] Yargıtay, kararlarında ankesörlü telefondan aranmanın asker kişiler açısından ‘belirleyici nitelikte’ olduğunu kabul etmiş, ancak bu kabulü delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı, hukukiliği konusunda bazı denetimlere tabi tutmuştur.[2] Anayasa Mahkemesi (AYM) de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespitine ilişkin kayıtların mahkûmiyet kararında tek veya belirleyici delil olarak kullanılmasında adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığına karar vermiştir.[3]

Mahrem İmamlar Tarafından Kullanılan Yöntemler

Yargıtay içtihatlarında, bu yöntemle kendileriyle iletişim kurulan kişilerin FETÖ/PDY’nin mahrem yapılanmasına dâhil olup olmadıklarının hukuki bir kesinlik içinde ortaya konulabilmesi için -somut olayın özelliğine göre- yapılması gerekli görülen teknik araştırma ve inceleme işlemlerine dair açıklamalarda bulunulmuştur. Yargıtaya göre sanığın örgüt mahrem imamı tarafından arandığını ortaya koyabilmek için mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;

  • Hedef şahsın telefon numarasının, deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
  • Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olması,
  • Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
  • Aranan askeri personelin büyük kısmının genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
  • Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ARDIŞIK ARAMA) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
  • Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın, askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı ilgisiz ve alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,
  • Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
  • Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,
  • Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
  • Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek, redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,

ayrıca bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı, hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, Emniyet birimlerince, büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen, hangi aramaların ardışık ve/veya periyodik olduğunu açıklayan ayrıntılı analiz raporu alınması gereklidir.[4] Aksi halde kişiye mahkumiyet kararı verilmesi mümkün değildir.

Ankesörlü Telefondan Aranma Dosyalarında Bilirkişi Raporlarında Nelere Dikkat Edilmelidir

Yukarıda değinilenlere ek olarak;

  • Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK’dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının, ‘0’ saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirilmesi,
  • Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
  • Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
  • Ardışık aramalar kapsamında, diğer asker şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması gerekmektedir.[5]

Uygulamada, yukarıda değinilen hususların tamamının irdelenmeksizin mahkumiyet kararlarının verildiği görülmektedir. Uygulamada sıkça karşılaşılan sorunlardan bir diğeri sadece emniyet tarafından düzenlenen ATAÇ raporuyla yetinilerek kişiler hakkında mahkumiyet kararı verilmesidir. Oysa Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göre ankesörlü aramadan mahkumiyet kararı verilebilmesi için uzman teknik bilirkişiden rapor alınması gereklidir. ATAÇ raporu kolluk tarafından düzenlenmektedir. Kolluğun hazırladığı rapor, tarafsız bilirkişi raporu niteliğinde değildir. Yargıtayın bir kararında uzman bilirkişiden teknik inceleme raporu alınmaması bozma nedeni sayılmıştır:

“Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması”[6]

Ankesörden Ardışık Arama Periyodik Olarak Devam Etmelidir

“…sanığın aranmalarının hemen öncesinde ve sonrasında ardışık olarak tabir edilen yöntemle, Uzman Jandarma …., Astsubaylar ……’nın ve Teğmen ….in arandığının görüldüğü, ardışık arandığı iddia edilen askeri personelin rütbelerinin ise genel olarak astsubaylardan oluştuğu, ardışık arandığı iddia edilen askeri personel ile ilgili olarak ifade suretlerinin dosya arasına getirtildiği ancak bu kişilerin sanık hakkında herhangi bir beyanda bulunmadıkları,

Yargıtay kararına bakıldığı zaman aramanın periyodik olmasından da bahsedildiği, somut olayımızda ise aramaların belli periyotlar halinde gerçekleşmediği, aramaların sadece 2012 yılında yapıldığı, hatta sanığın önceki görev yerlerine ilişkin olarak yapılan araştırmada da sanık hakkında görev yerlerinden olan Diyarbakır ve Eskişehir ilinde de ardışık aranma metodu yöntemi ile haberleşme yapıldığı iddiasından kaynaklanan bir soruşturma bulunmadığı, itirafçıların beyanlarına göre görev yeri değişen askeri personeli yeni görev yerinde başka bir mahrem imamın karşıladığı ve bu şahısla bu mahrem imamın ilgilendiği, mahrem imamın bu anlamda örgüt üyesi olan kişi ile ardışık arama yöntemi ile de irtibatını devam ettirmesi gerektiği, somut olayımızda da sanığın önceki görev yerlerinde bu tür bir haberleşme yöntemine rastlanılmadığına göre arada bir kopukluk bulunduğu, dolayısıyla Yargıtay’ın aradığı anlamda da bir periyodik bir arama olmadığının görüldüğü,

Yargıtay kararında da belirtildiği üzere ardışık arama metodu yöntemi haricinde sanık hakkında örgüt üyesi olduğuna ilişkin beyanda bulunan herhangi bir tanık beyanı da bulunmadığı, ardışık arama metodu yönteminden yola çıkarak sabit hat, ankesörden yapılan aramalardan yola çıkarak sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için bu aramanın örgütsel saikle yapıldığına ilişkin her türlü teknik bulgu verilerle ispatlanması gerektiği gibi bu aramaların örgütsel saikle yapıldığına ilişkin tam bir vicdani kanaat oluşması gerektiği…”[7]


[1] Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/5526 E., 2019/6842 K.

[2] Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2019/1582 E., 2019/6838 K.

[3] Murat Albayrak Başvurusu,  B. No.: 2018/37695, K.T.: 03/03/2023.

[4] Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2021/14096 E., 2023/4949 K.

[5] Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2019/1582 E., 2019/6838 K.

[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/519 E., 2021/265 K.

[7] Yargıtay 3. Ceza Dairesi 2022/38468 E., 2023/769 K.

Türk Ceza Kanunu’nun Suç örgütü ile ilgili makalemizi okumak için tıklayın